23 Aralık 2009 Çarşamba

Toza Sor'dan... / Benden büyük bir yazar yarat


“Kilisenin önündeyim, kerpiç bina yıllarla kararmış. Duygusal nedenlerden ötürü içeri gireceğim. Sadece duygusal nedenlerden ötürü. Lenin’i okumadım ama onun “din kitlelerin afyonudur” dediğini başkalarından duydum. Kilisenin basamaklarında kendi kendime konuşuyorum: evet, kitlelerin afyonu. Kendim, ateistim: Mesih Düşmanı’nı okudum ve önemli bir yapıt olduğunu düşünüyorum. Değerlerin değişiminden yanayım ben. Kiliseden kurtulmalıyız, kilise aptalların, ahmakların, cibilliyetsizlerin ve şarlatanların sığınağıdır.
Ağır kapıyı çektim, ağlar gibi inledi. Mihrabın üstünden süzülen o kan kırmızı ebedi ışık iki bin yıllık sessizliği kızıl gölgelerle aydınlatıyordu. Ölüm gibiydi, ama vaftiz törenlerinde feryat figan bebekler de anımsıyordum. Diz çöktüm. Alışkanlık. Oturdum. Diz çökmek daha iyi. Dizlerimde hissedeceğim acı bu korkunç sessizliğe katlanmamı kolaylaştırır belki. Bir dua. Neden olmasın, tek bir dua: duygusal nedenlerden ötürü. Tanrım artık bir ateist olduğum için beni bağışla, ama Nietzsche’yi okudun mu? Ne kitap! Ulu Tanrım, sana karşı dürüst olacağım. Bir teklifte bulunacağım sana. Benden büyük bir yazar yarat kiliseye döneyim. Ve lütfen tanrım, bir ricam daha olacak: annemi mutlu kıl. İhtiyar o kadar önemli değil onun şarabı var ve sıhhati yerinde, ama annem her şeye kaygılanır. Âmin.”
JOHN FANTE

Kino Eye | Dziga Vertov

22 Aralık 2009 Salı

Zorro'nun siyah maskesi, De la Vega'nın beyaz tenine karşı

Hadi itiraf edin, çocukluğunuz süper kahraman olacağınız günü beklemekle geçti. Çizgi roman ve çizgi filmlerdeki maskeli adamlar. Onların ortaya çıkıp bütün ebeveynleri ve öğretmenleri yok edeceği gün asla gelmedi. Saçma sapan bir dünyada büyüdük Mesela hiç su perisi görmedik, ejderhalarla savaşmadık. Bütün mahalleyi aradık durduk zümrüdü anka kuşunu bulamadık. Onun yerine her yere diktikleri Atatürk büstleri vardı.
Karşımıza geçip “tüm o masallar aslında masaldı” dediler. “Ama gelin biz size başka bir masal anlatalım” dediler, “korkma, sönmez” dediler. Zaman böyle geçti, büyüdük Nietzsche okuduk. Anladık ki 90’lar Türkiye’sinde büyüseydi, Pinokyo asla gerçek bir çocuk olamazdı.
Sizi bilmiyorum ama ben hala maskeli adamları beklemeye devam ediyorum. Çocukluğumun kahramanı Zorro mesela. Biliyorum, bir gün Zorro gelecek ve bizim patronun poposuna “Z” çizecek. O kolluk kuvvetlerini kılıcıyla oyalarken biz üretim araçlarını ele geçireceğiz. İşte bu da başka bir garp mukallidi züppenin itiraflarından…

21 Aralık 2009 Pazartesi

Foucault ve Yaprak Sarma

Biraz daha Foucault okursam kusacağım sanırım. Her yerde olduğu binlerce kez söylenmiş iktidar denen mefhumu anlamak için bu kadar çok çaba harcamak yorucu, anlamsız ve gereksiz görünüyor. İktidarın ne menem bir şey olduğunu anlamak için kitaptan kafanızı kaldırmanız yeterliyken niye bu insanlar kafalarını daha çok kitaplara gömüyorlar ki? Mesela annem, her konuda -sözde- özgürlükçüdür ama iş, yaptığı yemeği yeme konusuna gelince nedense bir panoptikon'a dönüşüyor. Ağzıma attığım her lokmayı yutup yutmadığımı gözetlediğinden eminim. Dolaptaki dolmaların sayısını biliyor, eksilmesi evdeki sosyal refah devletimizin çökmesine sebep teşkil edebilir. Foucault hiç buzdolabının önünde atıştırırken annesine yakalanma korkusu yaşamış mıdır acaba?