21 Ekim 2015 Çarşamba

Belki sıra ontolojiye de gelir?

Ülkemizde bu kadar ontolojik sorun varken, tüm tartışmaların epistemolojik kavramlar ve atfedilmiş kutsallıklar üzerinden dönmesi çok garip değil mi?

 Binlerce örnekten biri olarak Emrah İşler'in bugün Ülke TV'ye yaptığı konuşmada "AK partinin oyları patlamadan sonra durdu biz bunu niye yapalım ki, bir tek HDP'nin oyu arttı. Kimin yaptığı açık değil mi?" şeklinde bir açıklama yapmış ve canlı yayında uzun bir tartışma açmıştır.

Çıkar sağlamayı tanımlarken oy artışına göre açıklama yapmak ne demek? Bizim çıkardan anladığımız oy artışı, dolayısıyla oyumuz artmayacaksa biz bunu niye yapalım mı demek? Oyumuzun artacağını bilsek biz bunu yaparız mı demek?

Artık cidden hiç  önemli değil, bıraktım, niyet okumuyorum... Çünkü soyut kavramlar üzerinden sorgulayarak, yitip giden nesnel gerçekliği bulamayacağım. Çünkü yok! Uzun zamandır yok. Belki de bilmediğimiz kadar uzun süredir yok! Bayrak, devlet, din, oy vb tartışma olarak hayatımızda olduğu süreden beri kesin yok en azından! Belki 1000 yıl... Ekmeğimizin olmamasını, işimizin boktan olmasını, eğitim dediğimiz yalana eğitilenin değil eğitimcinin bile inanmadığı bir düzlemde biz niye hala bu kadar epistemolojik tartışmalardayız? İyi-kötü gibi sıfatları karşı görüşlere yapıştırarak sonsuz bir empatisizlik döngüsüne giriyoruz...

 İnsanın düşüncesi yani onun epistemesi diyebileceğimiz düşüncesini takıyoruz da onun yaşayan bir varlık olmasını yani onun ontosunu takmıyoruz. Yani gerçekliğimizi bir düşünün devlet dediğiniz soyut varlık insan gibi somut bir varlığa göre ne kadar değerli? 1.000 insan 1 devlet eder mi mesela? Ya da 5.000, 10.000? Devlet nelere kadir değil de, devletin kadri neleri saklar diyebiliyor muyuz? Diyemiyorsak eğer sizce de değerlerimizi sorgulamamız gerekmiyor mu? 10.000.000 insan bir bayrak etmez mi mesela? Ya da 1.000 Kürt sıfatlı insan 1 Türk sıfatlı insan eder mi?

Lütfen unutmayın sizden farklı düşünen insanlar sizin yanlış dediğiniz şeyi, yanlış olduğunu düşünerek inanmıyor! O, onun doğrusu, onun çözümü kısacası onun gerçekliği! Gerçeklik beynimizde oluşan bir elektrik sinyali... Gerçek sadece bizim beynimizde gerçek, çünkü başkasının dokunurken koklarken, duyarken, okurken neyi gerçeklik olarak deneyimlediğini bilmiyoruz. Sizin gerçek diye tanımladığınız içinizdeki dünyanın, devletin, dinin, bayrağın başkasında farklı bir gerçekliğe tekabül edebilir. Hepimiz inandığımız şeye gerçek diye inanıyoruz! Nefret ederken bir kez daha düşünün...

Demokraside çözüme dair inandığımız yöntem farkları siyasi düşüncemizi şekillendirir ve çoğunluk grup kimse onların yöntemi hepimizin kabul etmek zorunda olduğu yöntem olur. Farklı düşünen direnmelidir ve bu yöntemin yaratacağı sorunlara tüm toplum olarak  ortak katlanmak ve bu toplumda inadına beraber yaşamak hepimizin görevidir. Belki inadına beraber yaşarsak bir gün ontolojik sorunlarımıza da çözüm bulabiliriz!

28 Nisan 2015 Salı

Hasar Kontrol

“Sen oyle her onune gelene asik olursan isimiz var oglum,” dedi Cemil, “hem cok asik olan hic asik olmamistir.”. Severdi boyle beylik laflar etmeyi. Pek kiviramazdi gerci ama olsundu. Kendini bir sekilde dinletmeyi bilirdi. Bu lafi birinin iliskisi sona erdikten sonra edecek olsa mesela, “Heh iste onu dogru dedin!” diyen bir yanci elbet cikardi; fakat bir nisan yemeginde, masadakilere donerek “E ama bu kacinci” jest ve mimikleriyle susledigi bu aforizma pekala yersiz olmustu. Kendi de kirdigi potun farkinda olacak ki ses tonunu yumusatarak, “Yanlis anlama yenge, yani cok sevindik tabii de hani bizimki biraz seydir… Ayran gonulludur yani biraz.”. Masadakilerin sus isaretlerine ve homurdanmalarina aldirmaksizin devam etti; “Ama yani allahi var, adam gibi sevmistir hepsini de. Yanlissiz... Hatirliyor musunuz iki aylik bir sevgilisi vardi da, kiz memleketine donunce bizimki nasil depresyona girdiydi? Uc ayda zor getirdik adami kendine, yemeden icmeden kesildiydi yoksa garibim. Kaldi mi boyle seven adam be!”. Masadakiler onaylarcasina kafalarini salladilar. O da dinleyicilerinin onayini tekrar kazanmis olmaktan hosnut ayaga firladi ve kadehine sarildi. “Dunyanin en guzel seven adamina ve bitmeyen Sevda’sina!”. Kadehler tokusturuldu. Sevda kadehine dokunmadan huzursuzca kipirdandi sandalyesinde. Patavatsizligin bu kadari fazlaydi artik. Gozleri sikintiyla masanin diger ucuna, yarin aksam nisanlisi olacak adama dogru kaydi. Geceyi noktalayabilmek icin bir isaret bekliyordu belli ki; mustakbel nisanlisi ise pek orali gorunmuyordu. Hatta Sevda’dan tarafa bakmamak icin ozel bir caba harciyor gibiydi sanki. Sevda tam catalini siki siki kavramis, masanin altindan sevgilisinin bacagina saplamayi aklindan gecirirken, yillarin sef garsonu Sefik gerginligi sezmiscesine suzuldu masanin oteki ucuna. Bir parmak hareketiyle masadaki boslari toplatti, yeni servisler acildi, meyve tabaklari tazelendi. Sefin mesaji masadaki en sarhos adamin bile anlayabilecegi netlikteydi; ya cila soyleyin ya da hesabi gondereyim. Mesajin alindigini belirtmek de yine Cemil’e dusmustu. “Sefik! Cilalasana oglum masayi, ne duruyorsun?”. Sefik hizlica masadaki kelleleri saydi, sonra bir cikardi. “Oglum Cemil abinlere 10 tane kalem gonder, Sevda yengene de sade Turk kahvesi yolla, bol kopuklu olsun!” Cila lafini duyunca gecenin daha da uzayacagini anlayan Sevda artik dupeduz homurdanmaya baslamisti. Masanin geri kalaninin da ona uydugunu gorunce, mustakbel damat bu duruma daha fazla kayitsiz kalamadi ve ayaga firlayip onundeki meyve bicagini icinde erik cekirdekleri suzulen yarisi dolu kadehe birkac kez vurdu. Bir filmde gormustu bunu; bardaga vururken kendini o filmin icinde hayal etti. Ceketinin yakasini duzeltti, bogazini temizledi ve tam konusmaya baslayacakti ki masanin geri kalaninin pek de orali olmadigini fark etti. Masanin uzak ucunda Hakan’in gomlegindeki cilek lekesinin cikip cikmayacagina dair hararetli bir tartisma donuyordu. Diger tarafta ise Cemil’i eve arabayla degil taksiyle donmeye ikna etme cabasi baslamisti bile. Koca masada Sevda’dan baska kimse, damadin ayaga kalktigini ve konusmaya hazirlandigini fark etmemis gibiydi; o da o kadar hayretle bakiyordu ki, insanlar ucaga binmeye basladi. dfgdfg Kaciyorum. Operim.