22 Aralık 2011 Perşembe

Uzun parmaklarını aç ve yorgun ruhumu geri ver.

Bir şeyler yanlış gidiyordu. Elimi attığım her şey bu kadar çabuk yol alamazdı. Hislerimi anlatamadığım her an ya da mutluluğum tam anlamıyla zirveye ulaştığında zaman bu kadar çabuk bitip; düşüşe geçemezdi. Ters gidiyordu; farkında olmadan ya çok ah almıştım, ya da çok günaha girmiştim. Hislerimi ben bile tam olarak belli edemezken, sözlük karşılığı hislerime cereyan eden yüzler bu kadar itaatkar olamazdı. Bile bile altına yatamazdım günahkarların; bile bile cinayet işleyemezdim; bile bile sevdiklerimi ateşe atamazdım.

Peki ne yapmalıyım?

Bu ben değilim diye haykırdı en günahsız olanınız. Bu ben değilim ve size saf mutluluk getirdim ey bencil ruhlar. BAKIN BANA, GÖRÜN BENİ.

Zamana inan demişti yüce ruh, o zaman her şey yolunda gider. O zaman herkes günahsız, herkes itaatkar. Olamaz demişti isyankar. Olmamalı.

İşte o an ayaklandı günahkar olmayan masum ruhlar. BİZ BU DEĞİLİZ, HİÇ OLMADIK Kİ.

Sen dedi, Tanrı'nın sevdiği kul; sen ki aşkı uğruna ne bedenler vermiş, ne ruhlar kandırmış, ne canlar feda etmiş sen. Kendine gel ve aşkına sahip çık.

O eskisi gibi değil, o ben değil. demişti sakil.

Biz yalnız ruhlarız uzay boşluğunda; ben orda değilim, o burada değil. O günahkar, ben sakil. Hayat bize mutlu olma şansını 3 gün verdi, biz o 3 günü uyuyarak çoktan geçirdik. Gecelerde ise isyankardık; sen elimizden aldın bizi ey yüce Tanrı. Günahkar olmamanın bedelini, günahkar bedenlere dağıttın. En saf gücü bizden aldın.

Sonra susan sesler. Sonra susmayan ama sadece saf aşkın duyduğu, umutsuz bedenlerin çığlığı kaldı geriye. Ne biz duyabildik sakilce, ne onlar duyabildi günahsızca. Sadece tohumlar, sadece masum bedenler, sadece saf anne duygusuyla gözlerine bakabilen o güzel ruhlar duydu çığlığını.

Yükselen sesler, düşen ruhlar, dokunan bedenler kaldı geriye; masum seslerde kirlenmiş ilişkiler, masum ruhlarda esişen tozlar, günahkar bedenlerde ezilen aşklar.

Tek isteğimiz uyumaktı yüce Tanrı; sen bizi ateşlerde çoktan yaktın.

7 Aralık 2011 Çarşamba

Bandini'ye Ağıt


Günlerdir bir şey yazmaya çabalıyorum. Kafamda tepişen binlerce fili ne susturmayı becerebildim ne de onları yazıya aktarmayı... Dostum YD kitabı çıkmasının verdiği haklı gururla çok üzerime geldi durdu. "Okumuyorsun Ulaş, yazmıyorsun Ulaş, üretmiyorsun Ulaş," üretmiyor olabilirim, ama bu fantasmagori içinde bir çok şeyi tüketmeyi unutmadığım kesin. "Halbuki bilmiyor," korkuyorum... Peşimde bir reaper varmış gibiyim YD ve ben "Dean" kadar güçlü müyüm bilmiyorum. O sebepten ben de Benjamin'e güvendim... O'nun deyişiyle hiçbir şey söylemeyeceğim... Onlar konuşacak, ben montajlayacağım. Çünkü elçiye zeval olmaz.

"[...] kısa bir girizgâha ihtiyacımız vardır. [...] [aktörlerin] asıl işe başlamadan önce mümkün olduğunca çabuk atlatmaları gereken, aptalca ama gerekli bir formalite (s. 152)... Montaj genellikle gerçek parçalarından -film parçalarından birbiriyle alakasız tek tek çekimlerden- bir sinemasal mekân efekti yani özgül bir sinemasal gerçeklik üretme yollarından biri olarak görülür... Gelgelelim gerçek parçalarının sinemasal gerçekliğe dönüştürülmesinin, bir tür yapısal zorunluluk yoluyla, belli bir kalıntı [...] onun parçası olan bir fazla ürettiği çoğunlukla gözden kaçırılır (s. 158)" Zizek, Yamuk Bakmak.

"Dün gece düşümde gerçekliği gördüm. Sabah uyanınca bir rüya olduğunu anlayınca çok rahatladım." Lec.

"Nietzsche'nin dediği gibi gerçek dünyayla birlikte görünümler dünyasını da yitirdiğiniz zaman içinde yaşadığınız evren olgusal, olumlu ve bu haliyle de gerçek olmasına gerek kalmamış bir evrendir (s. 23). [...] Bu durumda kötülük nesnel, öyleyse somut bir şekilde ortadan kaldırılabilecek bir gerçekliğe dönüşmektedir (s. 27). [Halbuki] Jarry katlanarak artan cinsel ilişki sayısı konusunda güzel sonuçlar üretmişti. Ona göre tehlikeli eşik aşıldıktan sonra sonsuz sayıda cinsel ilişkide bulunabilmek mümkün... Tabii ki patafizik bir yorum! (s. 198)" Baudrillard, Şeytana Satılan Ruh.

"Oysa psikanalizin en ilerlemiş kavrayışı bile böyle bir 'karşılıklılık' momentinde duruveriyor... Aşk, sevilenle bir bütünleşme arzusudur diyordu Platon diyalogları... Tek gerçek sevginin tensel değil tinsel, dünyevi değil tanrısal olabileceğini söylüyordu Aziz Agustinos... Ve bu temalara gündelik hayatımızdaki -ne kaldıysa geriye- idealler açısından hâlâ tanışığız yeterince (s. 24). [...] Zalimden nefret ediyorumdur bu açık. Çünkü sevdiğim birisine kötülük etmeye hep itiliyor olduğunu var sayarım (s. 80)." Baker, Yüzeybilim Fragmanlar.

"Zina etmeyeceksin!" On Emir.

"Bağlılığın erdemlerin en yücesi olduğuna karar vermesi de bunun sonucunda oldu; bağlılık aksi halde tuzla buz olup saniyenin binde biri uzunluğunda izlenimlere bölünecek yaşamlara bir bütünlük veriyordu (s. 97)." Kundera, V. O. D. Hafifliği.

"Faust, yüreğinde iki ruhu barındırabiliyorsa [...] normal bir insan çatışan düşünsel eğilimleri neden içinde barındıramasın?" Lukacs, Tarih ve Sınıf Bilinci.

"Benjamin içinse her zaman bir 'ikili ruh' söz konusu olmuştur. Gerçi bu ikili ruhu dengelemenin bir yolunu bulduğunu söylemek zor (s. 17) Gürbilek, Son Bakışta Aşk.

"Ruhsal dalgalanmanın (fluctuatio animi) yarattığı bir belirsizlik var ve bu işin içinden kolay kolay çıkılamaz gibi görünüyor... Ancak var sayalım ki... içinde 'melodramatik' bir vaziyetin tahlili var... Bu tahlil bize hem aşkın doğasının önemli bir yönünü hem de melodramın doğasını açıklayabilir (s. 25)" Baker, Yüzeybilim Fragmanlar.

"Alfredo: Nasıl olduğunu bilirim...
Mavi gözlüler en beterleridir.
Ne yaparsan yap
işe yaramaz. Yapabileceğin hiçbir şey yok. İnsan ne kadar büyük olursa
bıraktığı iz de o kadar derin olur. Eğer erkek severse, çıkmaz bir
yol olduğunu bile bile acı çeker.
Toto:Son söylediğin güzeldi. Fakat hazin.
Alfredo: Benim lafım değil. 'The Shepherd of
the Hills' da John Wayne söylemişti." Nuevo Cinema Paradiso

"Psykhe o kadar tatlı ve nefes kesecek kadar güzel bir kızdı ki, onu gören herkes aklını kaybedip onun için bir şeyler yaparlardı... İki büyük ablası yabancı ülkelerden zengin birer kralla evlenmişlerdi, ama işe bakın ki kimse ona evlenme teklifi etmemişti. Aslında erkekler onun bu güzelliği karşısında evlenme teklifi etmeye çekiniyorlardı... Bir gün Aphrodite, en büyük oğlu Eros'a 'bu kız kendini ne zannediyor,' diye öfkeyle sordu. 'Ne kadar güzel olduğu umurumda bile değil' [...] 'Eros, senden onun kendine olan güvenini kaybetmesini sağlamanı istiyorum. Aşk oklarından birini 'Psykhe'nin kalbine fırlat ve onu gördüğün en çirkin adama aşık et! (s. 187)'" Milbourne ve Stowell, Yunan Mitolojisi.

"Bildiğim bir şey varsa, güneşle çöl arasına giremezsin, bildiğim bir şey varsa bildiğim bir şey yoktu: Beynim, kalbim, dilim tutukluk yapmıştı. Şebnem'e tutulmuştum. İşim bitikti. Vücudumdaki tüm kimyasallar çalkalanıyordu. Bir sigara yaktım (s. 154)." Menteş, Korkma Ben Varım.

"Erkek yüzünü onun yüzüne bastırdı ve yatıştırıcı sözcükler fısıldadı kızın uykusuna doğru... Kızın hararetinin nazlı kokusu geldi Tomas'ın burnuna, içine çekti kokuyu, onun bedeninin gizli saklı nesi varsa tıka basa içine doldurmak ister gibiydi... [yüzünü] yastığa gömdü uzun bir süre kaldırmadı...
Peki aşk mıydı o duygu? Onun yanı başında ölmek istemesi abartılı bir duyguydu apaçık; bu daha ikinci görüşmeleriydi! Yoksa ta içindeki sevme yeteneksizliğini farkına varıp da, aşk taklidi yaparak kendini aldatma gereği duyan bir adamın histerisi miydi sadece? Bilinçaltı öylesine korkaktı ki, bu küçük güldürü için seçip seçeceği en iyi eş yaşamına girme konusunda hiçbir şansı olmayan şu zavallı garson kız olmuştu (s. 15)!" Kundera, V. O. D. Hafifliği.

"Yaşamınız boyunca erkeğin gözünde, onun karısını kıskandırmak, erkeklik gücünü ve/veya bağımsızlığını kanıtlamak için kullanılan, arkadaşları arasında son 'ilginç' macerası olarak tartışılan 'öteki' kadın olacaktınız. (Kadın öteki kadın olmaya, bu adın gösterdiklerine artık aldırmıyorsa bile erkek aldırmaktadır.) Evet, sevgi erkekler için kadınlarınkinden bütünüyle bambaşka bir anlam taşır: Erkek için sevgi, sahip olmak, denetlemek; daha önce hiç göstermediği durumlarda kıskançlık göstermesi demektir (s. 156)...
Şimdiye dek 'aşk'la sevgi arasında bir ayrım gözetmedik. Çünkü biri sağlıklı (sıkıcı), öteki sağlıksız (acı verici) diye iki tür sevgi yoktur; sevgi olmaya çabalayan ya da insana günleri zehir eden bir şey vardır. Sevgi egemenliğin ağır bastığı bir ortamda oluşacaksa, herkesin sevgi yaşamı ister istemez bundan etkilenir. ÇÜNKÜ EGEMENLİK VE SEVGİ BİR ARADA YAŞAYAMAZLAR (s. 157)." Firestone, Cinselliğin Diyalektiği.

"Zoey paketten bir sigara çıkardı, onu dudakları arasında sıkıştırıp bir kibrit çakmaya kadar götürdü işi, ama düşüncelerinin baskısı sigaranın yakılmasını uygulanamaz hale getirmiş olduğundan kibriti üfleyerek söndürdü ve sigarayı ağzından çekti... 'Bilmiyorum!' dedi (s. 85)" Salinger, Franny ve Zooey.
U.