18 Kasım 2009 Çarşamba

Simit - Kalem - Teneffüs - Bağrışma - Maskaralık

Hiçbir bağlamı olmaksızın söylenen bu sözcükler on dokuzuncu yüzyıl ortalarına has Biedermeier (Safdillik Modası) döneminde büyük rağbet gören bir oyunun çıkış noktalarıdır. Herkesin görevi, bu sözcükleri sırasını bozmayacak biçimde öz ve kısa bir bağlam içine sokmaktı. Bu bağlam ne kadar kısa, arada ne kadar az faktöre gerek varsa o denli önem kazanıyordu oyunun çözümü. Özellikle çocuklarda bu oyun en ilginç buluşlara yol açıyordu. Çünkü sözcükler çocuklara, aralarında acayip bağlantı yolları olan mağaralar gibi gelir. Ama insan oyunun tam tersini tasarlayacak olur da verilen bir cümleyi oyunun kurallarına göre kurulmuş bir cümle olarak düşünürse o zaman cümlenin çehresi bize adamakıllı yabancı gelir, öfkelendirir bizi. Böyle bir görünüş aslında okuma ediminin her basamağında var. Romanları böylesine -metinde karşısına çıkan isimler ya da formüller yüzünden- okumayan sadece halk değil, okumuş kişiler de okurken deyim ve sözcükleri pusuda bekliyor. Anlam ise sadece arka planı oluşturuyor. Sözcük ve deyimlerin bir rölyefin figürleri gibi bıraktığı gölgeler bu arka plana vuruyor. Kutsal denilen metinlerde bu durum özellikle elle tutulacak kadar belirginleşiyor. Bu metinlere hizmet eden bir yorum, metindeki sözcükleri sanki bunlar oraya o oyunun kuralları gibi konulmuş da her kural gibi ilkin sahip çıkılması gerekiyormuşçasına tek tek ele alıyor. Bir çocuğun oynarken sözcüklerden yoğurduğu cümleler, kutsal metinlerin cümlelerine, yetişkinlerin güncel dilinden gerçekten de daha yakın. On iki yaşındaki bir çocuğun yukarıdaki başlıkta yer alan sözcükler arasında bağlantı kurma tarzı bunun bir örneğidir: “Zaman doğanın içinde bir simit gibi sallana sallana gidip geliyor. Kalem kırları, çayırları boyuyor, sonra teneffüs oluyor, her taraf yağmurla dolup taşıyor. Kimse bağrışmaya kalkmıyor, çünkü maskaralık yok”. (s. 53)

Benjamin, Walter (2003) Parıltılar, çev: Yılmaz Öner, İstanbul: Belge Yayınları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder