17 Ağustos 2010 Salı

Sırf yazabilmek için başını derde sokan bir arkadaşım vardı.

İlkesellikten duyulan rutin sıkıntı, sürekli şikayet edilen ama bitmek tükenmek bilmeyen azap, sosyal mazoşizm, aldatmak ve aldatılmak ikilemini çoktan geride bırakmış aşklar, belirsiz ve kararsız bir seksüelite, yeri geldiğinde kadim kehanetlerin kurtarıcılarına öykünen bir kahramanlık, yeri geldiğinde koşarak sığınılan sıradanlık, usluluk taklidi, bağışlamak ya da bağışlanmaktan tiksinmek, işlenmeyen günahların kefareti, sağ yanında inmiş felç, illa ki İstanbul, yapmaya kıyamadığın “boz”lar, disiplinden gözlerini kaçırmak, durmaksızın düşlemek, politik karamsarlık, “ne yapmalı?” sorusunun yerine “ne yazmalı?” sorusu, gündelik hayatın olağanüstü sıradanlığının kutsiyeti, deneyim, deneyim, deneyim… Kaos istiyorsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder