“Sen
oyle her onune gelene asik olursan isimiz var oglum,” dedi Cemil, “hem cok asik
olan hic asik olmamistir.”. Severdi boyle beylik laflar etmeyi. Pek
kiviramazdi gerci ama olsundu. Kendini bir sekilde dinletmeyi bilirdi. Bu lafi birinin
iliskisi sona erdikten sonra edecek olsa mesela, “Heh iste onu dogru dedin!” diyen bir
yanci elbet cikardi; fakat bir nisan yemeginde, masadakilere donerek “E ama
bu kacinci” jest ve mimikleriyle susledigi bu aforizma pekala yersiz olmustu.
Kendi de kirdigi potun farkinda olacak ki ses tonunu yumusatarak, “Yanlis
anlama yenge, yani cok sevindik tabii de hani bizimki biraz seydir… Ayran
gonulludur yani biraz.”. Masadakilerin sus isaretlerine ve homurdanmalarina
aldirmaksizin devam etti; “Ama yani allahi var, adam gibi sevmistir hepsini de.
Yanlissiz... Hatirliyor musunuz iki aylik bir sevgilisi vardi da, kiz
memleketine donunce bizimki nasil depresyona girdiydi? Uc ayda zor getirdik
adami kendine, yemeden icmeden kesildiydi yoksa garibim. Kaldi mi boyle seven
adam be!”. Masadakiler onaylarcasina kafalarini salladilar. O da
dinleyicilerinin onayini tekrar kazanmis olmaktan hosnut ayaga firladi ve
kadehine sarildi. “Dunyanin en guzel seven adamina ve bitmeyen Sevda’sina!”.
Kadehler tokusturuldu. Sevda kadehine dokunmadan huzursuzca kipirdandi sandalyesinde.
Patavatsizligin bu kadari fazlaydi artik. Gozleri sikintiyla masanin diger
ucuna, yarin aksam nisanlisi olacak adama dogru kaydi. Geceyi noktalayabilmek
icin bir isaret bekliyordu belli ki; mustakbel nisanlisi ise pek orali
gorunmuyordu. Hatta Sevda’dan tarafa bakmamak icin ozel bir caba harciyor
gibiydi sanki. Sevda tam catalini siki siki kavramis, masanin altindan
sevgilisinin bacagina saplamayi aklindan gecirirken, yillarin sef garsonu Sefik gerginligi sezmiscesine suzuldu masanin oteki ucuna. Bir parmak
hareketiyle masadaki boslari toplatti, yeni servisler acildi, meyve tabaklari
tazelendi. Sefin mesaji masadaki en sarhos adamin bile anlayabilecegi
netlikteydi; ya cila soyleyin ya da hesabi gondereyim. Mesajin alindigini belirtmek
de yine Cemil’e dusmustu. “Sefik! Cilalasana oglum masayi, ne duruyorsun?”.
Sefik hizlica masadaki kelleleri saydi, sonra bir cikardi. “Oglum Cemil
abinlere 10 tane kalem gonder, Sevda yengene de sade Turk kahvesi yolla, bol
kopuklu olsun!” Cila lafini duyunca gecenin daha da uzayacagini anlayan Sevda
artik dupeduz homurdanmaya baslamisti. Masanin geri kalaninin da ona uydugunu
gorunce, mustakbel damat bu duruma daha fazla kayitsiz kalamadi ve ayaga
firlayip onundeki meyve bicagini icinde erik cekirdekleri suzulen yarisi dolu
kadehe birkac kez vurdu. Bir filmde gormustu bunu; bardaga vururken kendini o
filmin icinde hayal etti. Ceketinin yakasini duzeltti, bogazini temizledi ve
tam konusmaya baslayacakti ki masanin geri kalaninin pek de orali olmadigini fark
etti. Masanin uzak ucunda Hakan’in gomlegindeki cilek lekesinin cikip
cikmayacagina dair hararetli bir tartisma donuyordu. Diger tarafta ise Cemil’i
eve arabayla degil taksiyle donmeye ikna etme cabasi baslamisti bile. Koca
masada Sevda’dan baska kimse, damadin ayaga kalktigini ve konusmaya
hazirlandigini fark etmemis gibiydi; o da o kadar hayretle bakiyordu ki,
insanlar ucaga binmeye basladi. dfgdfg Kaciyorum. Operim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder