12 Haziran 2010 Cumartesi

Machine in my head.

Nerede kayboldum ben? bilmiyorum. Sabah toplantıya giderken yatakta bir kadın bırakmıştım; uzun bir günün ve gecenin ardından yatağı toplanmış olarak görmek güzel. Ama eksik bir şeyler var, her zaman olduğu gibi. Bu gece nerede kayboldum ben? Dışarı çıktığım o yarım saatte mi? Yoksa başka bi anda mı? Bilmiyorum. Gerçekten, bilmiyorum. Ama hayat çok komik ve bir o kadar da acımasız. Pavyondan bozma ve eğlenme çabalarının bir şekilde geldik ve eğleniyoruz moduyla karıştığı bir mekanda erkeklerin taciz, tahrik ve bilumum tavrıyla yaşamaya çalışmak ağır geldi. Daha kötüsü kadınların da bunu kabullenmesi oldu belki, erkekler böyledir(!) algısı ve tavrı adamlarda öyle bir rahatlık yaratmıştı ki, yaptıkları her şeyde artık meşru birer yaratıktılar. Yaptıklarında değildi sorun, kadınların onları beğenip beğenmemesindeydi, birileri onları beğeniyorsa yaptığı taciz değil dans, beğenmiyorsa dans değil taciz oluyordu… Kafam karıştı albayım, biz kadınlara niye dokunamıyorduk? neden duygular bizim önümüzde bir duvar örüyordu da bu adamlar bütün bu duvarları kolayca atlayıp geçiyordu? Nefes almak için çıktığım anlarda kayboldum kendimle, oralarda bulduğum yollar, hayatlar beni mutlu eder miydi? Bilmiyorum, mutluluk oralarda değildi, o yüzden sanmıyorum…
Yoruldum ve korktum. Ve her yorulduğumda ve korktuğumda yaptığım gibi sevdiklerimi kendimce korudum, onlar kızsa da, öfkelense de… Kendimce nedenler uydurdum, bahaneler vs.
Peki, ne zaman huzur bulurum? İşte onu bilmiyorum albayım.

Tek bildiğim, iyi niyetle iyi hayatlar yaşanmıyor. Kötü olmak gerek, daha da kötü.

“Machine in my head.” but it hurts me, it kills me.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder