3 Kasım 2013 Pazar

Romantik Komedi Diye Bir Şey Yoktur




Bir film, iki insan.
Göz görüyor, gönül seviyor.
Mutlular. -Gülüşmeler-
Fonda Joe Dassin,
“Et si tu n'existais pas, Dis-moi pour qui j'existerais”

Hikaye böyle gitmeyecek, biliyorsun. –Bilmiyorsun-
Pazar geceni şenlendirecek yapış yapış bir holivut filminden bahsetmiyorum.
Gerçek bir dram bu. Siyah-beyaz falan.
Kurgu bir dram.
Dram bir kurgu. –Değil

Birinci bölümün sonu.

Alaska Frigo almaya gidiyor adam.
Özenti herif. Gerçekliğe özeniyor.
Neden bu kadar mutlu?
Henüz farkına varamamış demek,
Romantik komedi diye bir şey yoktur.
Ne gülüyorsun?

İnsanın ilk öğrenilmişliği terk edilmek.
Unutmuş olabilir mi? 
İlkin doktor terk ediyor, “hop bir de şaplak!”
Sonra bir hemşire, sonra bir diğeri…
O kucaktan bu kucağa, sonsuz bir döngü.

Adam ne kadar saf olduğunu fark ediyor aniden. 
Telaşla perdeye tırmanıyor.
Çok geç. Kadın gitmiş.

İkinci bölüm olmayacak.

“Canım bak insanlar bizi bekliyor, lütfen perdemize döner misin artık?”
Cevap yok. Afallıyor adam.
Ve projeksiyon açılıyor.
O an, hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünd…
Ah hayır, acı çekiyoruz lan burda! Kötü şakalara yer yok.

Ne yapacağını bilemez halde, bir sigara yakıyor adam.
Derin bir nefes çekiyor. En tepeye üflüyor dumanını.
Göz gözü görmez oluyor.
Tek plan çekildiği için dumanın dağılmasını bekliyoruz
Adam eriyor, frigolar eriyor.
Şimdi ne olacak?

Seyirci anlıyor bir terslik olduğunu. –Mırıldanmalar
Tüm gözler esas adamın üzerinde artık.
Aldırmıyor adam.
İzlendiğini bilen insanlara has, kendinden emin bir duruşu var.
Kederini gizleme gereği duymuyor.
Bir sigara daha yakıyor.
Seyirciyi oyalamak kolay iş. –Değil
Nuri Bilge Ceylan ne güzel adam. Yalnız ve güzel.

“Peki, ben ne olacağım?
Hani bu filmde mutluluğu bulacaktım artık?
Öyle konuşmamış mıydık kahvaltı sahnesinde?
Nick Cave çalıyordu hani,
I don't believe in the existence of angels
But looking at you I wonder if that's true

Dayanılmaz bir acı hissediyor yüreğinde.
Ardından daha da kötüsünü hissediyor, fiziksel bir acı.
“Ah!” 
Biten sigara, parmaklarının ucunu yaktı.

Perişan olmuş durumda adam.
Şu yaşına kadar adını dahi anmadığı tanrısına sesleniyor, yakarıyor.
Karşılık vermiyor tanrısı.
O an anlıyor. –Anlamıyor
Tanrının çalışma prensibi alaaddinin cininden biraz farklı.
Elçisi olsan bile pek sallamayabiliyor seni.
Ben de elçisinin yalancısıyım.

Allahtan makinist işinin ehli çıkıyor da, kesiyor bu saçmalığı.
“Makaralar karışmış herhalde.”
Film içinde film.
Bitiyor. –Gerçekten bitiyor-
The End” beklerken perdede başka bir yazı beliriyor.

“Bu yalnızca bir film.
Boktan bir kurgu.
Yine de acıtıyor.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder