27 Haziran 2010 Pazar

3+5,5 lira


3+5,5 lirayla, “normal” insanların uyandıkları saatten (9:00 olarak kabul edersek) 7 saat sonra gözlerimi açtım. Saat, bu gün yapmayı planladığım neredeyse her şey için ileri alınmıştı. Oysa ki dün gece bir kez daha söz vermiştim kendime. Bu gün tüm tutarsızlıklarımın sonu olacaktı. Cümlelerimin karaktersizliği benim bir aynam misali, bana tükürdüğüm kaptakileri su niyetine içirmeyi hoş görüyor… Telefonda birkaç dakika öncesine ait bir cevapsız arama, beni bütün gün üç duvar bir pencereli hapishanemden dışarı özel bir izinle göndermek ister nitelikte bana bakıyordu. Birkaç dakika telefonla bakıştıktan sonra bu izni kullanmaya değer buldum. Arayan sevgilimdi ve bana cebimdeki parayla satın alamayacağım yemekler sunuyordu. Karşılığındaysa yapmam gereken tek şey Oğuz Atay hayranı olan tanımadığım bir aile dostları ve annesiyle yemeğim süresince muhabbet etmek ve gramajı tamamen bana kalmış bir adet yoğurt almaktı. İlk bakışta geri çevrilemez gibi görünse de, teklif küçük pürüzler yüzünden beni hapishaneme mahkum bırakabilirdi. Düşündüm ve pürüzlerin üstesinden gelebileceğime kanaat kıldım.

Dışarı ilk adımı attığımda vücudumun benim adıma hesabımdan bloke etmiş olduğu 5,5 lira ile sigaramı aldım. Paketi açıp sigaramdan ilk nefesimi çektiğimde vücudumun tatmin olmayıp başka marazlar çıkartacağı aklımdan geçmemişti. Günde bir öğün yemekle hayati fonksiyonlarını idame ettirmeye alışkın olan bedenim, Stand By’dan çalışır hale geçince kalbim 8/9 bir ritim tutmaya başladı. Keşke kalbim bir de arada baget tutan ellerime öğrete bilse… Bu çarpıntıyı engellemenin en kolay yöntemi alkol olsa da maddi imkanlarımın kısıtlılığı ve akabinde o problemi çözsem dahi devam edecek öksürük probleminin de olması, küçük çaplı da olsa vücudumdan beynime üzerine düşünmesi için küçük hediyeler göndermekteydi. Tam da bunları düşünürken kendimi kasada buldum. Benden istenen yoğurdu almıştım. 2,69 lira. Sıra beklerken, normalde orda olmaması gereken bir çalışan insanların satın aldığı ürünleri poşetliyor ve muhabbet ediyordu. Tabii ki bunları yaparken de etrafa gülücük saçmayı ihmal etmiyordu. “Sabah 10:00’dan akşam 11:00’e kadar buradayım. Nasıl müdürüm bilmiyorum gerçekten” derken o gülücüklerinin ardında gizlediği takdir bekleyen tutuma karşı “hadi oradan senden önce gelip, senden sonra giden çalışanların günahı ne! Burada yanındaki yakışıklı kasiyere yazmak için artistlik yapacak lüksü buluyorsun, hala o çalışanlar takdir beklemezken sen bekliyorsun!” demek istesem de ödeme sırası bana gelmişti ve içimdekileri dışa vurmak için diretmedim. Barkodu okuttuktan sonra kasiyer “4,39 lütfen” dedi. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü çünkü tek param 3 liraydı! İptal etmesi için rica ettim. Çünkü benim gördüğüm reyonun altında yazan fiyat 2,69 liraydı. Kasiyer kasa açma düğmesine bastığını ve artık iptal etmesi için ekstradan işlem yapması gerektiğini söyleyip mızmızlanırken, aklıma limiti neredeyse dolmuş olan kredi kartım geldi. Uzattım, ancak 4 lira dahi çekmiyordu. Bonuslarımdan kullanmasını rica ettim ve nihayet sorun çözüldü. Garip bir şey tabii ki karttaki paradan daha çok bonusunun olması. En azından hapishanemden çıkmama yardımcı olan bu buluşmaya giderken, gereken koşullardan birini layığı ile yerine getirebilmiştim.

1 yorum: