5 Mayıs 2011 Perşembe

Ayrılıklar da sevişmeye dahil (3)

‘’Bir insan çocuğunun adını Leyla koymadan önce karşısına çıkacak Mecnunlar’ı düşünerek davranıyordur elbette.’’

İşte Leyla. 12 senedir ne zaman bir erkeği tavlamaya kalksa hep aynı cümleyi kurarak başlıyor konuşmaya. Bense suratımda her zaman arkadaşını destekleyen şapşal bir sırıtışla, kafamı 60 derece sağa eğerek onu onaylar sesler çıkartıyorum. Aramızda samimiyetin vermiş olduğu kaşarlanmış muhabbette çok alışmıştım. Sırf bu yüzden sahneye çıkmadan önce gözüne kestirdiği adamlarla sahnedeyken ve sahneden indikten sonra göz göze geldiği adamların kesişim kümesinin ertesi sabaha bana getirisi bolca gözyaşı olmasına ses çıkarta mıyordum. Leyla’yı cool kaşar sananların algısını hiçbir gece etkilemiyorum; adamlar eve geliyor, adamlarla yatağa giriliyor ve adamlar gidiyor. Leyla öğlene doğru -eğer yalnızsam- tek kişilik yatağımın yumuşak yorganını kaldırarak yanıma giriveriyor, gelsin pişmanlık sözleri, gelsin kırık kalbin getirisi akşamdan kalma makyajın yastığıma akan gözyaşları. Eğer geceyi onun gibi yalnız geçirmediysem, kıskançlık krizlerine eşlik eden can hıraş kapı vurmaları başlıyordu.

Bu gecenin de hiçbir geceden farkı yoktu. Şu grubu kurarken kaliteli müzik çizgisinden şaşmamaya söz vermiş bir avuç kız kurusuyken az sonra sahnede Lady Gaga coverlarıyla çok eğleniyormuş gibi yapıp görsele hitap edemeyen vücutlarımızla salınacaktık. Açıkçası sahne üzerinde ne kadar berbat göründüğümüzün bilincinde olan tek grup üyesiydim. Bassçımız doğuştan turuncu saçları ve orantısız uzun vücuduyla havuca benziyordu. Bateristimiz sürekli kızaran yanaklarıyla oturduğunda iyice görülmeyecek hale gelerek ezilmiş bir domatese benziyordu. Leyla için diyecek bir şeyim yok, 12 sene diyerek her kaprisi olduğu gibi fiziksel kusurlarını da kalbime gömüyordum. Benimse şunların arasında talan edilmiş bir tarlaya yanlışlıkla girmiş bir tavuktan farkım yoktu. Tek avantajım düzgün bacaklarımdı; onları da reklam olsun diye giydiğim şekilsiz mini eteklerimle sergilerken, korkunç coverlarla kendilerinden geçen Ankara kırsalında üniversiteli arkadaşlarımıza eğleniyormuş gibi yapmak zorunda kalıyordum.

Ara verdiğimiz an her zaman olduğu gibi masanın etrafına dolduracak dallamalardan uzak durmak için bara kaçarken ekürim telaşlanmıştı:

-Ya nereye niye?

-Bir şey yok Leyla, takılın siz, geliyorum birazdan.

Çünkü benden onay almadan eve adam atamıyordu. Kontrol mekanizması koltuğuna bundan 4 sene önce, yine bir akşamdan kalma anında ben bunları hak edecek ne yaptım dediğinde, verdiğim bir buçuk saatlik demeç sonrasında oturmuştum.

-Ya bana bunu nasıl yapar, nasıl? (Gören de seni gırtlakladı sanacak.) Nasıl çöpe atar aramızdakileri basit bir kadın için? (Aranızdaki 2 gecelik seks değil miydi?) Benim ondan neyim eksik söylesene? (Vücut ölçülerin) Arayayım değil mi? (Ara canım ara.) Bence hala bitmedi aramızdaki şey.

-Leylacığım aranızdaki şeyin başka kadınlar olduğunu kabul etmezsen daha çok hak etmediğini düşündüğün aldatmalar yaşayacaksın. Ben sana ne dersem diyeyim yarın o çocuğu arayıp ‘Küpelerim sende mi kalmış Burak?’ diyeceksin. Dinlen biraz, kendine gel, al şu kitabı oku ve artık hiçbirimizin hak etmediği bir hayatı yaşadığını kabullen.

Demez olaydım. 4 senedir ayrı olsak da her gece yapayım mı, gideyim mi, gelsin mi, vereyim diye sormaktan iliğimi kemiğimi kurutmuştu. Yetmezmiş gibi kendi aşk hayatım da Leyla yüzünden sekteye uğruyordu. Hoş; zaten oldum olası 1 seneyi aşan ilişkiler yaşayamayan bir kadındım. Tek günlük ilişkiler için üzülemeyecek kadar da bencildim; tek kişilik yatağım bunu en büyük göstergesiydi, tabii anlayana.

Bizimkiler masanın etrafına oturmuş, egolarını biraz daha tatmin etmek için en şuh kahkahalarıyla slim sigaralarını dudaklarında bekletiyorlardı. Klasik cilve: Sigarayı ağır hareketlerle paketten çıkart, akşam kim bilir neleri öpecek olan o iki dudağının arasına yerleştir ve muhtemelen atsız olan tek gecelik prenslerini beklemeye başla. ÇAT. Çakmaklar bizimkilerini etrafında dönerken uzaktan her birine küfürler sallayarak eteğimi çekiştirirken, Leyla’nın ya şu kolonun yanında duran sapla, ya da bölümden arkadaşı şu 2 mühendis heriften biriyle olacağına dair tek kişilik iddaya girerken, koluma yapışan buz gibi elle kendime geldim.

-Sana bir içki ısmarlamama ne dersin güzelim?

-Tabii, bu gece eve yalnız dönecek olmana içebiliriz beraber.

Nasıl oluyor da bitmek tükenmek bilmeyen bir hırsla her gece aynı kurları başka kadınlara yapmaktan vazgeçmiyorlardı bunlar bilmiyorum. Ve nasıl oluyor da bizimkiler mutlaka bu kurlardan birine kapılıp ucuz numaralarla âşık olduklarını sanıyorlardı bilmiyorum. İçkimi kendim aldıktan sonra masanın Leyla’dan en uzak köşesine oturdum. Ve dediklerimin nasıl da bir bir doğru çıktığına şahit olmaya başladım. Kolondaki sap, Leyla’nın seneler önce yattığı adamlardan biriydi, şu an ona doğru eğilmiş muhtemelen onu nerden tanıdığına dair zırvalar sıralıyordu. Bu sırada mühendis grubu vizite kuyruğunda bekler gibi Leyla’yı süzüyordu. Eğlencem bölünmesin diye Leyla’yla göz göze gelmemeye çalışırken, çok geçmeden telefonuma gelen mesajda malum soru gelmişti:

“Bana bir şey söyle ne yapayım akşam bir şeyler yapar mıyız yoksa birini eve çağırayım mı?’

Leyla’yı tüm olanlardan sıyırmaktan o kadar yorulmuştum ki, biraz da kendi isteklerim etrafında oyunu yönetmeye karar vermek iki tekila içmeme kalmıştı. Mesajı görmezden gelerek tekrar bara doğru yönelirken, Leyla’nın kulağına eğilerek,

-Birazdan sizin bölümdeki şu çocuk da gelecek yanına. Konserden sonra hepsini eve çağır, çıkışta görüşelim de, hallederiz.

Son dört şarkı dedim kendi kendime. Sahne ışıkları altında parlayamayacak kadar pis oyunlara alet olmaktan kendimi çekeli beş sene olmuştu; yine aynı sahnede, tarlanın ortasında kalan tavuk değil de, atmaca kılığına bürünmeye karar vermem üç dakika yirmi saniyemi almıştı. Son dört şarkı, sonrası kaos olacaktı.

Haz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder