24 Aralık 2010 Cuma

Klinik Notları


Kapatılma… Tanrısı Dyonisos olan bir adamın başına gelebilecek en kötü şeylerden biri. Sorgusuz sualsiz bir itaatkârlık hali. “İtaat et, yoksa öleceksin!” Mesih bile kendi yaralarını sağaltamaz. Betermiş gerçekten de… Şu ana kadarkilere baktığımda, sanırım en kötüsü bu.

Her gün cesetlerin morga taşındığı bir klinikte asla iyileşmeyeceğin düşüncesiyle sarsılırsın. Sonluluğun böyle birden gündeme oturması zihnini Heidegerian kaygıların içine sürükleyecektir. Ve hızlı da olacaktır bu. “Yahu yazacaklarım vardı ve yapacaklarım…”

“Sakin ol, aklını yitirme. Bir çözümü olmalı. Hikâye anlatıcılığı, evet bu iyi gelecektir”. Sonra anlatmaya başlamak. Önce Lokman Hekim ile ilgili küçük bir mit. Sonra tanrılar, kahramanlar, peygamberler ve eninde sonunda gerçekler. Biraz politika.

Kanımla doldurduğu şırıngalar, bedenim üzerinde yaptığı testler, vücudumdan alıp incelediği örnekler ve tedavi etmek üzere damarlarıma enjekte ettiği sıvıların üstüne bir de beni yarı çıplak o makineye sokmaya kalkıştığında doktora söylemek üzere uydurduğum kelime: “Medico-faşist”. Sonra da kardiyoloji bölümündeki tüm doktorlara bir hediye dağıttım: Foucault’nun meşhur kitabı, Kliniğin Doğuşu.

Malum sınıflar çağı… Eğer Muş’tan gelen Salih Amca gibiysen, yani tedavin uzun sürecekse ve cebinde beş kuruş yoksa ve gidecek yerin yoksa ve sosyal güvencen yoksa ve hastanede senin için yatak olmadığı söyleniyorsa ve… Yani Salih Amca’ysan, geceleri girişteki banklarda yatıp gündüzleri sözde tedavi olmak üzere sıra beklersin. Eğer önemli biriysen, mesela Salih Amca’nın yatak olmadığı gerekçesiyle bankta sabahladığı dördüncü gece hastaneye getirilen Erbakan’ın damadı gibi birisiysen, yedinci kattaki VIP bölümünde senin gibiler için boş olarak bekletilen, beş yıldızlı bir otel odası konforundaki -üstelik manzaralı- bir odaya alınarak hemen tedavi edilirsin. O yedinci kat öyle bir yerdir ki oraya gönderilen hemşireler dahi “güzellerinden” seçilir. Kapitalizm öldürür!

—Doktor bey bu ilaçları ne kadar daha kullanmam gerekiyor?

—Yan etkilerine dayanabildiğin kadar.

İnsanların, yani hastaların, refakatçilerin, hemşirelerin ve doktorların çoğunun sözlerimi öylesine pür dikkat dinlemesinin bir nedeni varmış. Ziyaretçilerimin çok olması, anlattığım hikâyeler, adımın Yasin olması ve sakallarım sayesinde bana dair oluşan kanıya göre ben bir Nakşî mürşidiymişim. Neyse ki taburcu olmama yakın bunu öğrendiğimde herkese komünist olduğumu söyledim, vicdanım rahat.

Ve taburcu olmak. Hastanenin bahçesinden koşarak çıkmak. O anda dünyayı güzel bir yermiş gibi anımsamak. Sorunsuz bir yer gibi, hastalıksız bir yer gibi düşünmek onu. Hatta bir daha hastalanmayacağını düşünmek. Artık çarmıhtan kalktığını sanmak. Ne büyük bir yanılgı bu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder